Sayfalar

13 Kasım 2019 Çarşamba

26 Haziran 2018 Salı

Facebook veda metni- Sosyal medyadan kurtulma çabaları Vol.1


Vedalaşalım mı?


Merhaba arkadaşlar,
Bu yazıyı uzun zamandır kaleme almak için bekliyorum. Sanırım doğru zamanı bekledim. Ve bugün o kadar doğru göründü ki gözüme… Bir süredir uygulamaya çalıştığım minimal hayat daha doğrusu küçülme gerekliliğinin sonucunda, zamanımın büyük kısmını çalan sosyal medya hesaplarımı kapatma kararı almıştım. Tek sebep bu olmasa da en büyüğü buydu. Şu anda fikir olarak ve entellektüel olarak beslendiğim zamanların en üst sınırındayım (şimdilik). Ve bu sürece daha fazla odaklanmak istiyorum. Daha çok kitap okumak, daha çok film izlemek, daha çok fizik çalışmak ve tabiiki bu eylülde okula daha çok zaman ayırmak istiyorum. Tüm bunları 2017 Aralık ayından beri düşünüyordum. Üzerine Mark Zuckerberg’in Avrupa Parlementosu’ndaki özrü tuz  biber ekti. Bu ekranlara girdiğimiz, kendimize sakladığımız/saklamadığımız bilgilerimizin güvenliğini sağlayamadığını kendi ağzıyla itiraf etti ve özür diledi. Yıllardır dalga geçtiğimiz şeyin olabilme ihtimalini gördük; CIA bizi izliyor-mu? önümüze çıkan reklamlar sadece algoritmaların alameti farikası mı? emin miyiz? Velhasıl tüm bu mide bulandırıcı gerçekler ve ihtimaller de eklenince benim için 10 yıllık Facebook macerasının sonu geldi.

Şu anda facebook robotları yıllardır veritabanlarına yüklediğim resimlerimi, arkadaşlarımla mesajlaşmalarımı, etkinliklerimi, sayfalarımı geri yüklemek üzere derleme yapıyor. Kaç saat süreceği hakkında bir fikrim yok. O işlem bittikten sonra hesap silme işlemleri başlayacak. Biryerlerde “internette bıraktığımız bütün ayak izlerini silmenin mümkün olmadığını” okumuştum. Ama yine de biryerlerden başlamalı ve denenmeli. Ben benim için en büyüğünden başladım.

Yıl sonuna kadar sosyal medya hesaplarının geri kalanından ve hatta akıllı telefondan da kurtulmayı planlıyorum (her ne kadar ütopik görünse de sonunda başaracağım) Şimdilik instagram üzerinde minimum seviyede kalmaya, web üzerinden de kişisel blogda devam edeceğim.


Sonsöz olarak:

Bu mecrada tanıştığım tüm arkadaşlarıma, dostlarıma, çok sevgili bloggerlara, ilkokul-ortaokul-lise-üniversite arkadaşlarıma, çalışma arkadaşlarıma, akrabalarıma, yüzünü görmediğim ama upuzun sohbetler ettiğim kitap kulüpleri dostlarıma, İso-starwarsturkiye gibi fan gruplarına,+10 yıllık süreçte yüzlerce saat harcadığım, hayatıma bir noktadan dokunmuş herkese tekrar teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın.

İletişim:


instagram: ftmaozen

web: https://fatmaozenupclose.blogspot.com

29 Mayıs 2018 Salı

Goodreads İncelemesi

2018'in ilk yarısının sonuna yaklaşırken (çok geç olarak) keşfettiğim bir siteden bahsetmek isterim:
Yaklaşık iki ay kadar önce minimalizm kaynaklı (bu da başka bir post macerası olabilir) küçülmeye gitme hevesim sonucu, kitaplarımı düzenleme isteği geldi. Ne var ki kolilenmiş halde olmak üzere çok sayıda kitap vardı. Bunları tasnif edebilmek için bir bilgisayar programından destek almak istedim. Ve GoodReads ile yeniden böyle tanıştım...



Yeniden dememin sebebi Goodreads hesabımı önceki cahiliye yıllarımda ücretsiz ingilizce e-kitap sitesi sanıp açmış olmamdı :) Tabii öyle olmadığını anlayıp derhal olay mahallinden uzaklaşmışım.

Velhasıl site üyeliği için maili yazdığımda fark ettim bu utanç verici durumu :) Sonra da derhal incelemeye başladım siteyi. Tam olarak istediğim, kafamdaki kitaplık düzeni için yaratılmıştı resmen. Dışarıdan çok düzensiz bir insan olarak göründüğümün aksine, karmaşada düzen seven biriyim. Kitaplarımı hiçbir zaman türlerine göre düzenlemem ben, ya da adlarına göre. Sevgi klasmanı geçerli; en sevdiklerim, daha az sevdiklerim, daha az, daha az diyerek kişisel gelişime kadar gider :) Gerçekten kişisel gelişim kitapları korkunç ve bir şekilde her kütüphanede var ve onları atmaya kıyamıyoruz değil mi?

Ne diyordum? ...Evet, Goodreads birçok değişik klasmanda sizin için sıralamalar yapabiliyor; örneğin polisiye kitaplarınızı topluca görebiliyorsunuz, ya da en sevdiklerinizi, ya da belirli bir tarihte okuyup yeniden okumak istediklerinizi...

 

Hatta okumak istediklerinizi...


Kitaplarınız hakkında notlar alıp, değerlendirmeler yazabiliyorsunuz ayrıca, ki bu benim en sevdiğim ve kullandığım özellik. Çünkü yıllar sonra dönüp kitap hakkındaki yorumuma bakma fikri çok güzel, gelişimimi görme açısından. 


Böylece kitaplarımı istiflemeye başladım, acele etmeden... Okuduklarım, yeniden okuyacaklarım ve yeniler şeklinde. Ve bu esnada Goodreads Challenge'ı keşfettim. Challenge dediğine bakmayın, kendinizle yarışıyorsunuz. Yıllık bir hedef belirledim kendime ben. Haftada bir kitap. Basit bir hedef. Toplam 52 kitap 2018 yılı için.



Şimdilik hedefin 9 kitap gerisindeyim ama istikrarlı biçimde ilerliyorum :)

Ve ayrıca Türkçe dilinde birçok kitap kulübü ve tartışma alanları var. Ve bu grupların da kendi içlerinde challengeları var;


Ayrıca yazarlar da Goodreads de ve onlara ulaşabilirsiniz;


Ya da bir yazarın bibliyografyasını tüm edisyonlarıyla görebilirsiniz;



Ben hala hemen hemen her gün yaklaşık bir saatimi bu sitede geçiriyorum ve kitap okumayı seven tüm dostlarıma tavsiye ediyorum. Çünkü malum iyi şeyler paylaşılmalı ve çoğalmalı bence. Son olarak Goodreads Fatma Özen linkini tıklarsanız kitap arkadaşı olabiliriz. Kocaman sevgiler, iyi okumalar, bol kitaplı günler dilerim...


24 Kasım 2017 Cuma

Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid's Tale)

Herşey Emmy ödül törenindeki şu görüntüye takılmamla başladı;



Mad Men'den bu yana Elizabeth Moss hayranıyım, bu yıl Top of the Lake ile tavan yaptı. Elinde Emmy heykelciğiyle görünce hemen küçük bir Google araştırması yaptım. İşte The Handmaid's Tale ile böyle tanıştım. 

Her zaman meraklı biri oldum ben; herşeyi okuyup, herşeyi izleyip, dinlemek isteyen tiplerden. (Bu arada yeri gelmişken "müzik tarzın ne" ya da "ne tür diziler izlersin" en sevmediğim sorular. Neden illa kategorize olmak zorundayım? Daha mı kolay fikir sahibi olunuyor öyle olunca?!%^'^&?) Görsel olarak beynime düşen herşeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmek zorundayım, refleks gibi bir durum. Neyse fazla uzatmayım olay akışını. :) Efendim sonrasında bu resimleri gördüm arama motorunda;




İlk başta ortaçağ dizisi sandım. Sonra da başladım izlemeye. Tek sezon yayınlanmış. Sadece 10 bölüm. Her bölüm yaklaşık 45-50 dakika. Sinir harbi eşliğinde 24 saatlik zaman diliminde bitirdim. Kesintisiz gözyaşları içinde :) Romantik birşey olduğundan değil, olabilme ihtimalinin yarattığı korku yüzünden. Distopik öyküler sinirlerimi bozuyor her zaman.

Velhasıl birinci sezonu bitirdikten sonra kalakaldım. Sonra aklıma Elizabeth Moss'un Emmy konuşması geldi. Margaret Atwood 1985 gibi birşeyler söylemişti onca heyecanın içinde...

İşte tam olarak böyle oldu. Ben Margaret Atwood'un kim olduğunu öğrendim;




Margaret Eleanor Atwood, Kanadalı yazar, şair, eleştirmen, denemeci ve feminist. Yakın tarihin en saygı duyulan kurmaca yazarlarından biri.  Arthur C. Clarke ve Prince of Asturias Edebiyat ödüllerine sahip. 18 Kasım 1939 doğumlu, yani bu yıl 78 yaşında. Damızlık Kızın Öyküsü'nü 1985 yılında yazmış. Ülkemizdeki ilk basımı 1992 yılında Afa Yayınları tarafından yapılmış. (Nadir kitapta şu anda karaborsada ilk basım :))



Afa yayınları-1992







İllüstrasyonlar: Anna & Elena Balbusso (http://www.balbusso.com)



Kitabın bu günlerde bu kadar popülerleşmesini sağlayan tabiiki dizi. Ama hikayenin sağlamlığını da es geçemeyiz. Distopik romanlar zaten yeteri kadar sarsıcı benim için. Üstüne bir de yaşadığımız zamanda muhafazakarlaşan toplumlar ve kadınlar üzerine kurulan baskı politikaları, seksist ayrımcılıklar, kadına şiddet ve cinsel suçlar da eklenince, "Neden bu kadar çok ağladım?" sorusunun cevabı kendiliğinden ortaya çıktı: Gerçek olabilme ihtimali yada "Empati"




Sonuç olarak Damızlık Kızın Öyküsü benim kitaf rafımda herzaman üst sırada yer alacak. Bu yüzden mutlaka okumanızı tavsiye eder, musmutlu günler dilerim. 

PS: Ayrıca harika bir sountrack albümü var dinlemeden geçmeyin...